top of page

Yukarı Doğru

Nisan ayındayız.

Bir haftalığına gideceğim. “Tamam,” dedi, “ama bana hediye gönder.”

“Takvim yapalım mı?” Takvimler hep işe yarar.

“Gerek yok.”


Eski zamanlar film şeritleri. Kucağımdan indiremediğim, yarım saat bile bırakamadığım günler bana uzaktan ıslık çalıyor.


Bu oluyor yani. Uzun zamandır elimi kolumu sallayarak kapıdan çıkabiliyorum. Ne gözyaşı ne haykırış.


E o zaman neden hala kötü hissediyorum?


Gece öksürük krizi başladı. Bu bir işaret!İşaretlerin iyilerini güzellerini değil de hin ve sinsi olanlarını görenler burada mı?


Hem yeterince zaman geçirebildik mi? Yeterince iyi zaman. Gitmeden yani. Gitmeyi hak edebileceğim şeyleri diyorum, yaptım mı.


Kim soruyor kim konuşuyor. Burada kaç kişiyiz? Kötü şeyler, üç harfliler, gulyabaniler. Resimli duvar, boş tavan, ucu kıvrık halı.


Sabah kapıdayız. Çantası sırtında. “Gece çok öksürdü,” diyorum Bora’ya. Öksürüğü ben yaptım sanki. Saçma ama tam olarak bunu hissediyorum.

“Doktora mı sorsak?”

Gitmememlazımhissi öyle net, öyle sinsi, öyle kesin.

Doktora tam olarak neyi soracağız kuzum: “Gitmesem mi?”


“İyi yolculuklar, anne!”

Eğildim, sarıldık.


Kafasını kaldırdı. Baktı. Güldü: “Ya anne sen yukarı doğru mu ağlıyorsun?”


Alnımdaki bir iki damlayı sildim. Halime güldüm. Sonra oturdum. Bana felaket senaryoları yazan kafamı ellerimin arasına aldım.

.


Yeterince oyun oymadın diye suçlu hissettin. Eğlenceli olamadın ve eğlenemedin diye. Okul arkadaşlarıyla parklarda buluşmalar ayarlamadın diye. Pijama partileri ve sinemalar. Birlikte daha fazla zaman geçiremediniz diye. Kendine baktığında suçlu hissettin. Uzun duş ve gece kremi. Bakımsızsın diye ve de. Kötü saç, eski tişört ve selülitler. Bir şeyleri unuttuğunda. Ve çok çalıştığında. Ev dağınık diye. Evde yoktun diye. Daha çok onunla olabilirdin. Gitmeseydin mesela. Zorlandığında suçlu hissettin. Yorulduğunda. Üzüldüğünde. En çok da kızdığında. Kaçtığında ya da. Ve kaçamadığında da, sadece ve belki bir an, bunu düşündüğün için. Başka?


Karşında bir dev var. Kim bilir kaç yüzyılın, kaç toprak parçasının birleşimi. Suçluluk hissetmediğinde bile seni suçlu hissettirir. Sonra da der ki: “Güçlü ol. Kendin ol. Devi yen.” Öksürüğü, selüliti ve vicdan azabını da!


İkinci üçüncü tekilleri kullanırken kendimi gizliyorum illaki. Ama gerçek şu ki bu dev, benim özel devim değil. Bu, parmakla işaret edilesi, cıkcıklarına kaş göz devirip geçilesi biri değil. Bu bizim kolektif devimiz. Dışarıdaki teyze de o, içimizdeki ses de.

.

.


“Ya anne sen yukarı doğru mu ağlıyorsun.”

Asansör geldi. Kapı kapandı.


Kendim. Annem. Anneannem. Çiğdem anne. Tanıdığım tüm anneler… sokaktaki cıkcık teyzeler dahil ve onlarla sınırlı olmamak üzere tüm yukarıdoğurağlayanlar birleşsek şu devi devirir miyiz? Kim bilir.


Ama öksürüğü biz yapmadık, dostlar. Vicdan azabını da. Selülitten emin değilim.


Filip Kominik

bottom of page