top of page

Saklılar

Kadıköy’e 11 yıl önce transfer oldum. Moda’ya gelir gelmez o sakinlik, telaşsızlık beni cezbetti. Kısa sürede tanıdık, küçük, sınırlı bir alanın içinde sarmalandığımı hissettim.


Sonra buluşmalar, toplaşmalar da Kadıköy’de yapılmaya başlandı. Beyoğlu’na adım atmaz oldum. O zamanlar Melike ısrarla İstiklal Caddesi’nin köşelerini dolanıyor, eskiden beri yaptığı şeyleri kendi mekanlarında yapmaya devam etmenin ne kadar hayati olduğunu anlatıyordu. Ben yeni mekanımdan memnundum.


Geçen hafta, kim bilir kaç zaman sonra Beyoğlu’na gittim. Şişhane’den yukarı Tünel’e çıktım. Her yerde değişik renk ve üniformalarda polisler, sokak başlarını tutan tomalar... Köşedeki tekel, kardeşler, bizim okulun sokağı, Türk-Alman Kitabevi, Lebon. Melike haklıydı, insan mekanlara dair ritüelleri devam ettirmeliydi. Ancak böyle polis bariyerlerinin arkasını görebilirdik, manzarayı, denizi, iyi şeyleri.


Galatasaray Hamamı’nın oraya yürüdüm. En son Meriç'lerle oturduğumuz masalara baktım, hepsi boş. Sadece sokaklar, kafeler değil boş olan. Kaç arkadaşım kaldı göçmeyen?


Tanıdık izleri takip ede ede Cihangir’e vardım. İçimdeki duyguya baktım. O tiksinti, korku, o öfke dinmiş. Garip bir neşe, hüzün neşesi gibi. Özlemekle kavuşmak arası bir yerlere ait bir hal, hoş gibi hem hiç değil. Bir şeylerin kalmasıyla, yitmesiyle, kayıp olanları bulmakla ilgili. Bin kez bozulup yeniden yapılan, sökülmekten içi dışına çıkan, üzerine atılan tüm kimlikleri kusan bu yeri neden bu kadar seviyordum?


Burada kendimi bir kozanın içinde sarmalanmış hissedemezdim, burası asla bir sahil kasabası esintisi taşıyamazdı, asla narin ve şirin olamazdı. Birbirine benzeyenlerle dolu değildi. Başka başka kişilerin girip çıkabileceği bir kapısı vardı.


Kendimde görmek ve göstermek istediklerim Anadolu Yakasının sahillerinde güneşlenedursun, saklamak ve gömmek istediklerim buralarda bir yerlerde gezinecekti. Sahillerde yaşamak kolay, güneşin altında yatmak güzel ama o hüzün neşesi, ancak saklılarla karşılaşınca ortaya çıkıyor. Mekan, tüm boktan hallerini bilirken seni seven biri gibi duruyor orada. Hiçbir yere gitmiyor ve hep gerçeği söylüyor.

Fotoğraf: Tarık Kaşlı

bottom of page