top of page

Carpe Diem

İki gecedir uyku tutmuyor. Önce Rüzgar’ın sesi geliyor 03:00 civarı. Sinekler yemiş olabilir. Susamış olabilir. Gidiyorum yanına. Kendini duvarın dibine dibine sokmuş. Duvar soğuk, hava sıcak. “Çıplak ayakla gidemem oraya” diye sayıklıyor gözü kapalı. Nereye gidemedi acaba, neresi rüya neresi gerçek.


Biraz oturayım, diyorum. Az sonra yaban domuzları geliyor. Aramızda bir pencere teli. Haşur huşur yaprakların sesi. Merak edip feneri açacağım az sonra, ışığı görünce kaçacaklar el mahkum. Sonra sessizlik.


Çıkıp verandaya oturdum. Bir gece de Fethiye’de oturmuştum böyle, yine bir verandada. Sonra lise birde herhalde, yine bir yaz vakti, evin arka balkonunda kendime yer yatağı yapmıştım. Mum tabağın içine, oradan da balkonun mermerine erimişti renk renk.


O uyku tutmayan gecelerde arka balkonun baktığı sessiz sokak, hayalimde bir karnavala dönüşürdü. Gecenin karanlığında sokağın altından gizli, başka bir sokak çıkardı. Kendi insanlarını, hikayelerini yaratırdı. Eski anılarla gerçeküstü hayaller birbirine girerdi. Çocukluğumun geçtiği apartmanın zemin katındaki kömürlük mesela, birden bire orada canlanırdı. Çocukken girmeye korktuğum o karanlık odada dedem yaralı kuşları iyileştirirdi.


Gece sokağında yani, bir günün içinde yaşanamayacak kadar gerçek şeyler vardı.


Yıllar sonra, uyku tutmayan bir gecede, kaçan yaban domuzlarının ardından bakarken işte, bir anda gece sokağını hatırladım. Üzerinden yıllar geçmemiş gibi yeni. Burada. Gerçek. “Anı yaşa” dedikleri bu olsa gerek.



bottom of page