top of page

Minotor



Saksıların boy boy dizilişi mi, renklerin rengi mi bu kadar dikkatimi çekmiş bilmiyorum. Sokak aralarında kamerayla dolaşıyorum. En çok pazar tezgahlarını, kulağı havada köpekleri ve karnı kabarık ağaçları çekiyorum. Kendi fotoğrafım hiç yok. Görünmezliğin formülü bu işte: Yabancı sokaklar ve bir kamera.


İpteki kıyafetlere bakarsak, bu evde bir kadın yaşıyor, bir de çocuk. Tişörtün üzerinde “Warning always” yazıyor gerisini okunmuyor. Sağda kat kat çiçekli kumaş, kurumaya değil unutulmaya bırakılmış sanki. Çocukluğumdan hatırladığım perdeler bunlar. Kadınlar orada bu kumaşlara sarınıyorlar. Bedenler perdelere dönüşüyor. Kadınlar perdelere.


Şu ipin arkasında küçük bir göz var. Zindan gibi pencere. Gospodinov’un Minotor’u orada kilitli. ”Hayatı boyunca bir mahzenin karanlığında kilitli kalan birinin anlattığı öyküler ne hakkında olabilir?”* diye soruyor “sonlarda”.


Warning always. Kat kat kumaşlar. Perdeler arkasında kadınlar. Boy boy dizili saksılar. Renklerin rengi. Kameranın gözü. Hepsi neyi gizliyor? Arkada küçük kare boşluk. Minotor’un zindanının kutu penceresi.


“Hayatı boyunca bir mahzenin karanlığında kilitli kalan birinin anlattığı öyküler ne hakkında olabilir ki? İnsan yüzüne sahip olduğu o rüya hakkında, hiç arkasına dönmeyen annesinin yüzü hakkında, öyle veya böyle hiç gerçekleşemeyen bir kıyametin arifesinde kutu ve gazete yığınları arasında yaşadığı eski sığınak hatıraları hakkında, gezdirildiği panayırlar hakkında, boğa güreşi ve kasaphane cinayetleri hakkında, “bir bulut kadar yalnız” dolaştığı şehirlerin labirentleri hakkında, içinde kaybolduğu tüm kitaplar hakkında…”


*Georgi Gospodinov, Hüznün Fiziği, Metis Yayınları (Çeviren: Hasine Şen Karadeniz)





bottom of page