top of page

Embodiment: Kimin Bedeni

Geçen ay birçok ünlü konuşmacının katıldığı bir online konferans yapıldı. Henüz Türkiye’de bir Mindfulness popülaritesine kavuşmamış olan “embodiment” kavramı batıda çoktan psikolojiden yogaya, ekolojiden aktivizme, her yere uğramış durumda. Konferansın adı da Embodiment Conference.


Konuşmacılar arasında Beden Kayıt Tutar’ın yazarı Bessel van der Kolk da vardı ve sunumunda, travma sonrası stres bozukluğunu bazı belgesel görüntüleri eşliğinde anlattı. Orada, savaştan yıllar sonra bile bir anda tehdit altındaymış gibi tepki veren bedenler; yürümeleri, hareket etmeleri, konuşmaları, dünyayı algılamaları değişen gerçek insanlar gözle görünür hale geldi. Bir kağıtta yazılı isimler, teoriler, araştırma raporları, rakamlar olmaktan çıktılar yani.


Bu sırada, kendini “saykidelik trip gayd” olarak tanıtan moderatör sunumu çeşitli yüz ekşitmelerle böldü. “En iyisi şimdi burada biraz elleri kolları silkeleyelim” dedi. “Savaş mavaş nereden çıktı” demek istedi aslında. Silkelen ve at, enerjileri evrene üfle, gibi yani. “Ağzımızın tadı kaçtı” der gibi.


“Bunları bilmediğinizi bilmiyordum.” dedi Bessel Van der Kolk. Bunları - savaşı - savaşın korkunç bir şey olduğu - bilmediğinizi bilmiyordum. Dedi yani.

.

.


Resmaa Manekem, ırksal travmanın iyileşebilmesi için, “beyazların” rahatsızlık, suçluluk, tetiklenme duygularıyla kalabilmelerinin elzem olduğunu anlatıyor. “Ne olduğunu hissetmek” gerektiğini. Bir şeyler demek yetmiyor. Onunla durabiliyor muyuz? O tetiklenmeyle, o enerjiyle?


İnsanlar belli şeylerden kurtulmak için stratejiler geliştirir, diye ekliyor. “Yoga ya da kitap klubü!”.


Ya da koca bir konferans!


Savaşlardan da, ırksal ve sınıfsal travmalardan da ellerimizi kollarımızı silkeleyerek kurtulamayız. Hiçbir şeyi geri alabilecek gücümüz yok, olanlara bakmak zorundayız. O rahatsızlığı hissetmek. Enerjiyi evrene göndermek değil, burada, bedende, karında tutmak.



bottom of page