Affetmenin Erdemi (mi?)
Spritüal mecralarda şimdiye dek sayısız "affetmek erdemdir" duydum. Eğer affetmiyorsanız “küçük zihinlilerdensiniz”. Yüksek bilinçlilerin dünyasında size yer yok. Kah alçak zihninizi yükseltmek için, kah arınmak için...hayatınıza devam etmek için, kendiniz için affetmelisiniz.
Sizin iyiliğiniz için söylerler, spiritüelliğin gücü adınadır, kulağa hoş geliyordur. Durup dinlemektense illa bir şey demek lazımdır. Bu gerçekten şefkat mi yoksa şiddet mi?
Haksızlığa uğramış, zarar görmüş birine, ona zarar vereni affetmesini söylemek, ne kadar yumuşak bir sesle söylenirse söylensin, o kişinin kendini daha da suçlamasına sebep bir ihtar olacak. Hissettiği ve hissetmemesi belki de imkansız olan gerçek duygularını saklayıp suçu kendine yöneltecek. Yeterince iyi biri olmadığını, zayıf olduğunu düşünecek. Affetmelisin derken aslında, "sana ne olduğunun, sana ne yaptıklarının ve şu an ne hissettiğinin bir önemi yok" denmiş olacak. Senin için biçilmiş belirli duyguları hissetmeli, senin için tasarlanmış eylemlerde bulunmalısın. Erdemli olmalısın ama başka birinin ölçüleriyle. Kimdir o başkası? Kendi iyileşme, ayağa kalkma, hakkını arama gücünü elinizden alanlar.
Her seferinde, yük, zarar görmüş olanın omuzlarına usulca bırakılır. Haksızlığa uğramanın zaten bir kamyon yükü vardır, bir de affetmenin, suçlunun yükü eklenir. Maruz kalana, suçun kendisi de emanet edilir. Failler o yükle yaşamasın istenir.
Bugün travma sonrası stres bozukluğunun, kompleks travmanın ve benzeri durumların, ceza davalarında bir nevi meşru müdafaa unsuru olabileceği tartışılıyor. Beden, ses etmeye etmeye birikmiş suçlar hapishanesi gibi. Bir yerden sonra kap daha fazlasını almıyor. Ama biz hala affetmenin erdeminden bahsediyoruz. Zarar verenin taşıması gereken yükten ise kimse söz etmiyor.
Image: Waldemar Brandt
Comments