top of page

Mutlaklar ve Ağaçlar

Geçtiğimiz yaz eğitimin başlarında, meditasyon üzerine konuştuğumuz bir gün, katılımcılardan biri şu soruyu sordu: Meditasyon derslerine gelenlere her zaman bir terapiste gidebilecekleri hatırlatılabilir mi? Bir basit soru, birçok ön kabulü ifşa ediyor. Soruyu soran kişi, gittiği bir meditasyon kursunun birçok kişi için epey tetikleyici bir içeriğinin olduğunu fark etmiş. Kendisi halihazırda terapi aldığı için güvende olduğunu ve kurstan faydalandığını ama başkalarının kötü yönde etkilenebileceğini gözlemlemiş. Bir meditasyon hocasının öğrencisini terapiste yönlendirmesinin garip olacağını düşünmüş ki bu soruyu sorma gereği duyuyor. Çünkü -yer yer manşetlerde yer yer satır aralarında- şu var: Meditasyon mutlak bir iyileşme kürüdür. Aklınıza gelebilecek her şeye iyi gelir. Oysa bir süre meditasyon yapan herkes bunun böyle olmadığını bilir. Ama yine de rahatça konuşamayız. Sinirbilimci ve kendi de bir meditasyon uygulayıcısı olan Dr. Willoughby Britton de uzun süre meditasyonun "karanlık yüzü" hakkındaki gözlemlerini kendine saklamış. Ta ki danışanları arka arkaya yaşadıkları olumsuz deneyimleri ona aktarana kadar. Fark etmişler ki meditasyonla ilgili yapılan bilimsel araştırmaların çok büyük bir kısmı bir tür iyimser "önyargı" taşıyor. Çalışmalar meditasyonun parlak taraflarını ortaya çıkarmak istercesine yan etkiler ölçülmeden ya da izlenmeden tamamlanıyor, sorulan sorular daha ziyade bir an önce "olumlu" şeyleri bulmaya yönelik. Amacı, öyle ya da bu şekilde "bağlantı kurmak" olan bir pratik, bazılarımızı desteklerken, beslerken ve dengelerken; bazılarımız için işler çok ters bir yönde seyredebilir. Sanırım tek yapmamız gereken bunun normalliğini kabul ve ilan etmek. Ancak o zaman bu bazı kişiler, araştırmalarda sınır dışı edilen adsız azınlıklar, hesaba katılmayan yüzdeler olmaktan çıkabilirler. Belki böylece bu pratikler mutlak ve dogmatik (ve bu yönüyle ister istemez baskıcı) olmaktan ya da bir trend ya da moda olmaktan kurtulabilirler. Belki böylece meditasyon (ya da yoga) hocaları olarak, pratiğin etkileri hakkında açık ve şeffaf davranmanın ve yeri geldiğinde öğrencileri uzmanlara yönlendirmenin sadece bir opsiyon değil, bir sorumluluk olduğunu anlayabiliriz.


"Tamam da meditasyonda zorlanmak geçici bir şey değil midir?" diyebilirsiniz. Ya da belki de çok sık duyduğumuz üzere bütün bunlar, "sürecin bir parçası" mıdır? Biraz daha durursak ve sonra biraz daha, düşüncelerin gelip geçmesine, hareket isteğinin gelip geçmesine, birtakım hal ve dürtülerin gelip geçmesine izin verecek kadar durursak meditasyon bizi "bir yerlere" götüremez mi? Belki evet ve belki de hayır.


Stephen Porges, 90’lı yıllarda Hindistan’daki yogilerle ilgili gözlemlerini şöyle anlatıyor: çalışmalarının çoğu, donma ya da bayılma tepkisine sebep olan eski vagal devrenin kendini kapatma (shutdown) yanıtını uyarmak için tasarlanmıştı. Amaç şuydu: çalışmayı sürdürerek "donakalma" (ve bayılma) ile ilintili hareketsizlik durumlarına daha farkında ve daha az korkulu şekilde girebilir hale gelmek. "Nefeslerini tutan Yogiler, tıpkı derin sulara dalan dalgıçlar gibi, bir anlamda diyorlar ki biyolojik kapatma refleksimi nefesimi kontrol ederek alt edebiliyorsam, artık bu güçlü fizyolojik yerleri ziyaret edebilirim.” Bu yerleri korku olmadan ziyaret ettiğimizde bu bir tür “kendine yakınlık": herhangi bir yaşamsal tehdit içermediğini bilecek kadar güvende hissetmek.

Hayat koşullarımız Porges'in bahsettiği yogilerden çok farklı olan bizler için bu ne kadar mümkün ya da ne kadar uygun? "Değil sessizlik ve hareketsizlik, sakinlik bile tetikleyici olabilir" diyor Porges. Sistemimiz der ki "Hayır savunmayı bırakmamalısın. Sakin kalamazsın!”


Korkutucu yerlere korku olmadan ulaşmanın tek yolu o yolları ısrarla ve defalarca geçmek değil. Kendimizi güvende hissettiğimizde de o yerlere geliyoruz, çoğu kez farkında bile olmadan. Sevdiğimiz insanların arasında, sırtımızı yaslayabiliyor, hareketsiz durabiliyoruz. Herkesin hayatında meditasyon yerine geçen ama belki o katalog meditasyon duruşuna hiç benzemeyen meditasyon zamanları var. Bahçede. Yürürken. Sohbet ederken. Kalemle. Oyunla.


Mary Oliver'ın meditasyon üzerine bir şiiri var ("On Meditating, Sort Of"). "Meditasyonun en iyi, bir mutlak duruşu sürdürerek yapıldığını duydum. Açıkçası ben bir ağacın altında öylece yayılmayı yeğlerim.” diye başlıyor.


"Tree" ile "Trust" sözcükleri etimolojik olarak aynı kökten geliyormuş.


Buda, bir ağacın altında oturmuş. Ağaç, Güven.


Diyorum ki, mutlaklar yerine ağaçları bulsak.

...


İşte böyle uzanırım,

uzaklık ve zaman gerçek hallerini ortaya çıkarır:

benden haberleri yokmuş, ve olmayacak, ya da buna gerek olmayacak.

Sonunda uyanırım.

Olduğum kişi olmanın harikalığını düşünerek.

Topraktan ve sudan, kendi düşüncelerimden, kendi parmak izlerimden oluşan

Tüm bu şanlı, geçici şeylerden.

...


On Meditating, Sort Of

Mary Oliver


Meditation, so I’ve heard, is best accomplished

if you entertain a certain strict posture.

Frankly, I prefer just to lounge under a tree.

So why should I think I could ever be successful?

Some days I fall asleep, or land in that

even better place — half asleep — where the world,

spring, summer, autumn, winter —

flies through my mind in its

hardy ascent and its uncompromising descent.

So I just lie like that, while distance and time

reveal their true attitudes: they never

heard of me, and never will, or ever need to.

Of course I wake up finally

thinking, how wonderful to be who I am,

made out of earth and water,

my own thoughts, my own fingerprints —

all that glorious, temporary stuff



Araştırmalara ve Dr. Britton'ın sunumlarına dair kaynak:

 

Comentarios


©2018 by Günebakan. Proudly created with Wix.com

bottom of page