top of page

Kendini Hissetmek

“Rüzgar daldın mı, napıyorsun?”

“Kendimi hissediyom.”


Rüzgar’da bu dalmaları çok sık fark ediyorum. Gerçekten çocuklar çok doğal bir şekilde sık sık dalıp gidiyorlar. Bir anda, birden bire puf diye bir noktaya bakakalıyor, hayal alemlerinde dolaşıyor, geri geliyor, gidiyor, geliyorlar. O zamanlarda yetişkinler olarak ne yapıyoruz? “Dünyadan Rüzgar’a.



Kendimi bildim bileli, en sevdiğim insanlarla, en hararetli sohbetlerin içinde de olsam, bir noktada kendimi uzaklara dalmış gitmiş bulurum. Bunu bilinçli olarak yapmam, birden bire, puf diye bir başka aleme giderim. “Dünyadan Yelina’ya.”


Biri uzaklara daldığında koptuğunu anlıyor, bunu garipsiyor ve onu bölüyoruz. Ama çoğu zaman o kopmanın kendini hissedebilmek için olduğunu bilmiyoruz. Steven Hoskinson diyor ki, dalıp gittiğimizde -ki sinir sistemi diliyle bu da bir “donma” işi- keşke birileri bize dese ki “Kendine böyle dalıp gitmek için izin ver, bunun faydasını al. Ben geri geldiğinde burada olacağım”.


Eskiden her uzaklara dalışımda “hop nerelere daldın” derlerdi, parmaklar şak şak şak. “Oho”, “öhöm öhöm.” Kendimi orada, o konuşmayı takip etmek için zorlar, belki de kaba ve ilgisiz olduğum için kendimi suçlardım. Zamanla anladım ki bu dalıp gitmeler varsa, buna ihtiyacım var.


Bunu anlayabilmek için de, Steven Hoskinson’ın dediği gibi beni ya da en azından bu uçuşlarımı anlayan insanlarla sarmalanmaya ihtiyacım varmış. Bu hallerime sıkça maruz kalmış olan arkadaşlarım “yine standby moduna almıştın şimdi geldin” der. Öyle denilince yargılanmadığımı anlar rahatlarım, güleriz. Bora da öyle uzaklara daldığımda aslında o sırada bir tür “dinlenmede” olduğumu söylüyor. Saçlarım bile uyuyormuş. Ben başka alemleri gezinirken onlar kendi aralarında sohbete devam ediyor, geri geldiğimde de bana “hoş geldin” diyorlar. Dünyanın en basit şeyi gibi anlattığım aslında o kadar büyük, ve yine de hepsi küçük bir bir çocuğun bir cümlesinde saklı.


“Kendimi hissediyom.”



bottom of page